Gelenekselleşmiş günler, yöresel ve küresel lezzetlerin tanınması açısından ilgi çekici olsa da, sağlıklı ve dengeli beslenme açısından bir hayli tehlikeli ...
Kadın günlerinde âdettir; ne kadar börek, çörek, tatlı çeşidi yaparsanız o kadar hamarat, o kadar konuk ağırlamasını bilen kadın olursunuz. Ev sahibi hangi memlekettense o özel gün için hazırlanan yiyecekler de daha çok o memleketten esintiler taşır. Bu uğurda günler öncesinden ağır, yağlı, bol kalorili börekler, tatlılar, hamur işleri hazırlanır ve günü geldiğinde tüm bunlar birkaç saat içinde, bir tür açık büfe ortamında mideye indirilir. Oysa ki Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın geçen günlerde yaptığı bir açıklamada söylediği gibi; “Günlerde pasta, çörek yerine ne zaman sebze ikram edersek o zaman büyük ilerleme kat etmişiz demektir”.
Gelenekselleşmiş kadın günlerinden miras kalan bu âdetin benzeri, hazır yemek işletmeleri ve turizmde her şey dahil sistem ve özel günler adı altında uygulanmaktadır. Oteller, hazır yemek üreten şirketler, hizmet verdikleri müşterileri için yiyecek temalı özel günler düzenliyorlar: Osmanlı Günü, Antep Mutfağı Günü, İtalyan Günü, Fransız Günü, Uzakdoğu Mutfağı Günü vs. Yöresel ve küresel lezzetlerin tanınması açısından ilgi çekici olması bir yana, asıl, sağlıklı ve dengeli beslenme açısından bir hayli tehlikeli ve obezite bakımından son derece olumsuz günler olarak hayatımıza girerek bizi, yaşamımızı, sağlığımızı olumsuz etkilemektedir.
Gıda, “ucuz”luğun aranması gereken en son alandır. Elbette sağlıklı gıda en makul, en uygun fiyatla alınıp satılmalıdır ancak gıda alanında sadece daha ucuzun peşine düşmek, ucuz olanı tercih etmek sağlıksız ve kötü beslenmeye açılan kapılardan sadece biri ve belki de en önemlisidir. Günümüzde insanlar ya kendi tercihleri doğrultusunda, örneğin kadın günlerinde olduğu gibi beslenerek ya da turizm ve hazır yemek işletmeleri tarafından, örneğin her şey dahil sistem ya da bahsedilen özel günler aracılığıyla kendilerine ucuz, endüstriyel gıdaların sunulmasıyla sağlıksız, tek taraflı, örneğin açlık hissini artıran mısır şuruplu tatlılarla, karbonhidrat ağırlıklı, doymuş yağlarla, mayonezle, ketçapla hazırlanan gıdalarla yüz yüze kalıyorlar...
Hazır gıda hizmeti veren kuruluşlarda ve evlerde düzenlenen özel günlere karşılık, örneğin bir salata günü, bir sebze günü gibi alternatif günler ve organizasyonlar düzenlenip yaygınlaştırılarak, yukarıda bahsedilen günlerin yerine ikame edilmeli ve obeziteyle mücadelede sağlıklı adımlar atılmalıdır.
Bireysel çalışma ve yaşam koşullarına göre bir öğünde alınması gereken kalori miktarına uygun, tüketecekleri enerji ihtiyacını karşılayacak; bir günde kalori ihtiyacının yüzde 50’si karbonhidratlardan, yüzde 30’u doymamış yağlardan, yüzde 20’si de proteinlerden oluşacak şekilde; sağlıklı, dengeli, mevsime uygun beslenme alışkanlıkları yaşamımızın olmazsa olmaz örgüsü olmalıdır.
Sağlıksız beslenmenin, sağlıksız, hareketsiz yaşamların, obezitenin çocuk yaştan itibaren hayatımıza iyiden iyiye girdiği; buna bağlı olarak bizi sağlıklı yaşama davet eden karşı hareketlerin sesinin yükseldiği, üniversite kantinlerine “bahar”ın geldiği, öğrencilerin kampuslarını disko görünümlü kafelerden, fast food restoranlarından kurtarmak istediği bu günlerde işlenmemiş, doğal, sağlıklı gıda ve beslenmenin önemi bir kat daha arttı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ekmeğin özellikleri üzerinde yaptığı son düzenlemeye göre ekmek ve ekmek çeşitlerindeki azami tuz oranı yüzde 1.75’ten yüzde 1.5’e indirildi. Kepek oranı ise ekmekte en az yüzde 0.65, en çok yüzde 1.1 olarak belirlendi. Yine geçen sene, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer tarafından yayımlanan genelgeyle okul kantinlerinde yeni bir uygulama da hayata geçirilmiş ve hamburger, kolalı içecek, hazır meyve suları ile cips tipi ürünlerin satışı yasaklanmış; bunun yerine daha az kalorili, daha sağlıklı, ayran, yoğurt, meyve, salata gibi gıdaların satışı zorunlu hale gelmişti. Bunlar sağlıklı beslenme alanında atılan çok önemli adımlar olmuştur.
Yine geçen senenin son günlerinde gündeme getirdiğimiz devlet okullarında “ücretsiz öğle yemeği” projesi ve bu projenin hayata geçmesi de aynı derecede önemli bir adım olacaktır. Zira, ülkemizde milyonlarca insanı etkilediğini bildiğimiz diyabet, kalp ve damar hastalıkları ve kanserin kamuya doğrudan maliyeti ile bu hastalıkların yol açtığı verimsizlik, mutsuzluk ve tedavi kapsamında ülkemize çıkan sosyo-ekonomik maliyet yıllık toplamda 55 milyar TL’dir.
Buna karşın örneğin, 16.5 milyonu ilköğretim ve lise, 3.5 milyonu üniversite öğrencisi olmak üzere toplam 20 milyon öğrenciyi ücretsiz öğle yemeği projesi kapsamında sağlıklı, dengeli yemeklerle buluşturarak, onları gelecekte bu hastalıklardan korumanın devlete öngörülen maliyeti yıllık yaklaşık 12.5 milyar TL’dir. Başka bir deyişle çözüm, sorunun içinde saklıdır!
Ayrıca bedelsiz yemek uygulaması sayesinde ödüllendirildiğini düşünen öğrencilerin başarısı artacak; zengin, yoksul ve bölgesel farklılıkların ortadan kaldırılmasına yardımcı olunacak, sosyal hareketliliğin sağlanmasında çok önemli bir role sahip olan eğitim kurumlarında öğrencilerin birbirine karışabilmesi, sosyalleşmesi sağlanacaktır. Bu uygulama yoksullukla mücadelede de önemli bir politik araç olacaktır. Bedelsiz yemek eğitimin parçası olarak görülmeli ve algılanmalıdır.
Naturel Life Channel Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda , canlı yaşamı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Naturel Life Channel Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda , canlı yaşamı,Sağlıklı Yaşam, doğal, bitkisel,şifa,sağlık,hayvanlar,bitkiler